54.Gün: Günaydın!

20130424-224057.jpg

Dostlar, elle ve sesle komut edilen televizyonlar çıkmış duydunuz mu?

Bugün, büyük üstad Necati Cumalı'nın en sevdiğim şiirlerinden birine yer veriyoruz:

GÜNAYDIN

-Nurullah Ataç'a-

Günaydın tavuklar, horozlar
Artık memnunum yaşamaktan
Sabah erkenden kalktığım zaman
Siz varsınız;
Gündüz, işim var, arkadaşlarım,
Gece, yıldızlar var, karım var,
Günaydın tavuklar, horozlar!

Necati CUMALI

Günün Filmi: The Name Of The Rose
Günün Müziği:Dalida Bambino

51.Gün: Gençlerde Şiddete Dikkat

 

Progra4Stop-the-Violence

İKSV'nin her sene büyük bir başarı ile düzenlediği ve beğeniyle takip etmekte olduğum, İstanbul Film Festivali geçtiğimiz günlerde sona erdi.

Bugün, festival'de gösterime giren ve benim de izleme fırsatı bulduğum, günün filmi, İrlanda yapımı What Richard Did 'den bahsedeceğiz.

Festivalde Uluslararası Yarışma bölümünde yer alan, ve ünlü yönetmen Lenny Abrahamson'un imzasını taşıyan bu filmde ilgimizi ne çekti, onu anlatmakla başalayılım işe.

Filmin içeriği, aslında şimdiye kadar bir çok filme, hatta Amerika'da yayınlanan suçla mücadele dizilerine konu olmuş benzer  olaylardan esinlenilmiş.

18 yaşlarında bir grup liseli genç, günlerini içerek ve eğlenerek geçiriyor. Filmin ana karakteri Richard, bir kızla tanışıyor, lisedeki futbol takımından arkadaşı olan bir çocuğun kız arkadaşı olan bu kızla, çocuğa rağmen çıkmaya başlıyor. Ancak kız, Richard'ı seçmesine rağmen, eski erkek arkadaşı ile de dostça arada görüşmeye devam ediyor. Gün geliyor. Olaylar birbirini kovalıyor ve bum! bir kavga, ve sonuç 1 ölü ve ruhları hayatlarının sonuna kadar yaralanmış yarım düzine ergen...

Filmin senaryosu özellikle , baş karakter Richard'ın kavga gününe kadar mükemmel bir profil çizen örnek bir genç olmasıyla ilgileniyor. Kızlara, yaşıtlarından farklı olarak çok kibar davranıyor, dolayısıyla kızlar da ona bayılıyor. Tüm arkadaşlarına karşı sevecen, asla kavgacı değil. 18 yılda yaşadığı, tek bir gece ve tek bir patlama, onu geri dönülmesi zor bir yola sokuyor.

'Şiddet'' kavramı malumunuz, Freud'un psikanalizde üzerinde durduğu, davranış biliminin en önemli konularından biri. Özellikle, önceliği olmayan böyle bir şiddetin bir anda ortaya çıkışı şiddeti yaşatana, yaşayandan daha çok zarar verebilmekte. Gençlerde ise toplumsal önyargılar, ve bastırılmış dürtülerle bu tarz patlamalar günümüzde daha çok görülmekte.

Aychup! Project olarak şiddetin her türlüsüne her zaman her yerde karşıyız! Buradan duyuralım istedik ...

Günün Müziği: U2 Where The Streets Have No Name Live At Slane Castle

45.Gün: Ah O Eski Reklamlar…

11

Bugün sizinle, aklımızda halen bir tebesüümle hatırladığımız reklamlara bir göz atalım istiyorum..

İşte ilk sırada 1987 Fransız yapımı Lee cooper reklamı. Benim kuşağım Lee Cooper giyerdi o dönemlerde, markanın ve reklamında hastasıydık tabi ki...

2000'lerin başına damgasını vuran reklamlar ise bence bugün esamesi okunmayan bir GSM Operatörü Telsim firmasının reklamlarıydı.

Fatih Terim UEFA şampiyonu olduktan sonra Milan'a teknik direktör olmuş ve Telsim reklamlarında: Fatih Terim Milan Telsim Reklamı 'Sinyor Terim!...Sinyor Terim!!!' diye bağırırdı minik çocuk... Bu dizinin tabi ki devamı da çekildi.

Yine bomba telsim reklamlarından biri, cem yılmazın gelecekteki halini konu etmişti ve başrollerde ise Cem Yılmaz ile Ajda Pekkan vardı. 'Tamamen Duygusal!' ya da 'Merhaba Ajda Pekkan ne o gerginsiniz bugün' sözleri aklımıza, ruhumuza hele hele espri dünyamıza öyle bir kazındı ki, dost sohbetlerinde hörmetle anmaktayız bu diyalogları: Cem Yılmaz Telsim Reklam

Demem o ki dostlar, umuyoruz izlediniz, gördünüz bugünün reklamları asla eskilerin tadında değil. Ruhları yok ruhları!

Günün Filmi: Deep Impact (Aychup!'ın favori dünyanın sonu filmidir, takipçilere tavsiye edilir)

Günün Müziği: Goran Bregovic - Mesecina

Günün Özlü Sözü: The best defence against misguided arrogance is a keen sense of humour. Kathryn L. Nelson

 

44.Gün: Yabancı Diziler ve Psikolojik Tarikatlar

344456

Güzel bir Pazar günü, tüm gün dinlence ve yemek yapmakla geçti. Gelecek haftaya iyi bir şekilde hazırlandık.

Gelelim bugünkü konumuza. Bir süredir takip ettiğimiz, yabancı menşeli  popüler dizilere göz attık. Hatta konuları itibari ile de, düşüncelere daldık...

Dizi furyası bildiğiniz üzere sadece ülkemizde değil tüm dünyada son yıllarda birbirinden farklı örneklerle, izleyici topluyor. Amerika bu konuda en önde bayrağı çekiyor diyebiliriz. HBO, Showtime gibi kanallar, ciddi bir dizi endüstrisini tekellerinde bulunduruyorlar.

Amerikan piyasasındaki bu seneki dizilerin baskın konusu ise 'tarikat'. Bu bağlamda, iki dizi şimdiden tüm dünyada inanılmaz bir seyirci kitlesine sahip.

'The Following'- Konusu ve oyuncu kadrosu oldukça sıradışı. Başrollerde Kevin Bacon gibi çok ünlü bir oyuncunun yanısıra, Roma dizisinin Marcus Antonius'u James Purefoy var. Dizi, seneler önce yakalanmış bir seri katilin sosyal medyayı kullanarak, hapiste kaldığı süre zarfınca, kendine müridler yetiştirdiğini ve oluşturduğu tarikat ve geçmişiyle intikamını konu alıyor.

'Cult'- Adından da anlaşılacağı gibi, bu dizi, tarikat dizileri furyasında çok açık bir şekilde kendini ifade ediyor. Oyuncu kadrosunu, biz biraz zayıf bulduk. İlgimizi çeken oyuncu, Prison Break dizisinden unutulmaz kötü adam performansı ile Robert Knepper oldu. Cult'ın konusu da oldukça ilginç. Amerika'da yeni bir dizi yayınlanmaya başlıyor, ismi cult. Mormonlara benzeyen bir oluşum. Billy adında bir liderleri var. Ancak bu dizi çok kısa sürede birçok fun topluyor. Dizinin senaristi kendini gizliyor ancak funların sürekli bahsettiği dizide süregelen bir şifre durumu söz konusu. Bu şifrelerin ne olduğunu sadece sıkı takipçiler bilebiliyor ve gelgelelim, dizi gerçek hayatı da etkilemeye başlıyor, dizi takipçilerinden ölenler kaybolanlar v.s

Dememiz o ki, dizi piyasasındaki şu anki trend 'psikolojik tarikatlar'. Bakınız hep güçlü, oldukça narsist bir lider profili var. Ne kadar cani olurlarsa olsunlar, zekaları ve sempatileri ile izleyicilerin beğenilerini topluyorlar. Ve izleyiciler, bir noktadan sonra iyi adamın değil de kötü adamın galip gelmesini istemeye başlıyor. Bu bahsettiğimiz de zaten 'tarikat psikolojisi'nin ta kendisi...

The Aychup! Project'te Günün Müziği: ..Antony And The Johnsons 'Fistful Of Love' .

Günün Filmi: Love Actually

Günün Yemeği: Zeytinyağlı Dolma (Biber, Patlıcan, Kabak)

20130414_173756_resized

Malzemeler:

Biber, Kabak,Patlıcan

1 su bardağı pirinç

Kuş üzümü

Dolmalık Fıstık

1 orta boy soğan

1 çay kaşığı yenibahar

Tuz, Karabiber

Zeytinyağı

Herhalde zeytinyağlı dolmayı sevmeyenimiz yoktur. Alışagelmiş olan biberle yapılandır ancak, Ege bölgemize has, patlıcan ve kabakla yapılanı da çok güzel olur.

Tavamıza 1/4 çay bardağı zeytinyağımızı koyup ince kıyılmış soğanımızı ekliyoruz. Dolmalık fıstığımızı ekliyoruz. 1 su bardağı yıkanmış pirincimizi ekleyip karıştırıyoruz. Kuş üzümünü de ekliyoruz ve üzerine 1 su bardağı kaynar su ilave edip, tuzunu ve karabiberini ekliyoruz ve kısık ateşte dolma içi pilavımızın suyunu çekmesini bekliyoruz. İç soğuduktan sonra bibelerimizi, patlıcanları ve kabakları dolduruyoruz, kapak olarak taze domates kullanıyoruz. Yarım su bardağı su ve 1/4 çaybardağı zeytinyağı ve biraz tuz ile ile hazırlanan dolmaların üzerinden geçirip, tenceremizin kapağını kaptıyoruz. Kısık ateşte pişiriyoruz.

43.Gün: ”Ain’t No Mountain High Enough”

080404GospelChoir

Günün Özlü Sözü: ''The perfection preached in the Gospels never yet built up an empire. Every man of action has a strong dose of egotism, pride, hardness, and cunning. But all those things will be forgiven him, indeed, they will be regarded as high qualities, if he can make of them the means to achieve great ends''Charles de Gaulle. French general & politician (1890 - 1970)  

De Gaulle'den hiç haz etmem ama, Gospel hakkında ilginç sözleri dikkatimi çekti.

Gospel dinleyeneniz var mı? Dini bir müzik olduğu varsayıldığından, hıristiyan olmayan dünyada pek de bilinmeyen bir müzük türüdür.

Ancak özellikle Amerika'daki bir çok ünlü şarkıcının Gospel korolarından şöhreti bulduğunu biliyor muydunuz? Withney Houston, Beyonce ve daha niceleri.

Gospel'e olan büyük ilgimiz aslında sözlerinden çok müziğinde, ritminde ve söyleniş şeklinde yatıyor. Mesela Blues sever misiniz? Cevabınız evet ise, Gospel'de size benzer duygular yaratacaktır.

2 sene önce New York'da bir pazar günü, yanımdaki dostları da binbir zorlukla ikna ederek, Harlem'de muhteşem bir gospel şölenine tanık olduk. Benim için inanılmazdı, ancak ilk defa bu tecrübeyi yaşayan dostlarım için de mutluluk verici olduğunu itiraf edebilirim. Hatırımda kalan tek şey, iyi bir müzik, sevgi, hoşgörü ve dünyanın öteki ucunda mükemmel bir misafirperverlikti.

Haydi dinleyin biraz...

Günün Müziği: .Diana Ross & The Supremes & The Temptations - "Ain't No Mountain High Enough"

Günün Filmi: Sister Act

Günün Yemeği: Ispanaklı Mantar

20130413_200124_resized

Malzemeler:

Soğan

Sarmısak

Bir demet ıspanak

Mantar

Ricotta Peyniri (İsteğe bağlı)

Tuz

Karabiber

1 kaşık zeytinyağı

Yine bir mantar tarifi veriyorum, evet sizi bilmem ama benim en sevdiğim sebzelerden biri mantar. Tenceremize ince kıyılmış soğanımızı, sarmısağımzıı ve bir kaşık zeytin yağımızı koyup 2-3 dakika kavuruyoruz. Doğranmış mantarları ve ıspanağımızı ekleyip tencerenin kapağını kapatıyoruz. Kısık ateşte 15 dakika pişiriyoruz. Ricotta peynirimizi, tuzu karabiberi ekliyoruz, 15 dakika daha pişmeye bırakıyoruz.

42.Gün: Günün Bilinmeyen Hali

 35b Karakoy-IstanbulUntitled-6

Günün Bilinmeyen Hali

Güzel kokulu fuşya rengi Begonvil

Balıkçıların çakı darbeleri ağlarda

Kelaynak kuşları gibi gömdüm kafamı suya

Boğazı dinliyorum Marmara’nın, yıldızların altında

 İstanbul kanatlanmış süzülüyor semalarında

Çağırıyor seni sabahki dinginliğine

Akşamki şehvetine

Badeyle dolu ağızlar her yudumda

Benim diyor

Necati Cumalı’nın Aşk da Gezer’ine

Benim diyor Güneş’e aydınlığa

Ay’a karanlığa

Vakitlice gelen ve hiç gitmeyen O duyguya

 Aychup, 29.11.2006

 

Günün Filmi: Istanbul Hatirasi - Crossing the Bridges

Günün Müziği: .Ebru Gündeş - Dil Yarası / 2012 Orijinal Şarkı / "Orhan Gencebay İle Bir Ömür" .

38.Gün: Kimilerine Göre ‘Muhteşem Rezalet’

ned-and-larry-acupuncture

Aychup Project'te son durum değerlendimesini yapıyorum. Yaklaşık 15 gündür tık yok. Kilo vermemiz durdu. Bunun nedenlerine gelirsek; öncelikle bir hafta İtalya'daydık ve neler yediğimizi sizlerle paylaştık. Miktarı az tutsak da, kalori bakımından oldukça tehlikeli yiyecekler yedik. Döndüğümüzden beri ise, aile, arkadaş ziyaretleri derken, yine evde az yemek pişirerek karnımızı şişirdik. Sonuca gelirsek, 38 günün sonunda 4 kg. verebilmişiz.

Bugün politik dahası taraflı olmamaya çalışarak sizlerle, Türkiye'nin reyting sıralamalarını birincisi 'Muhteşem Yüzyıl' dizisine getirilen eleştiriler üzerine konuşmak istiyorum.

Aslında, bu konudan bahsetmek bugün için pek aklımda yoktu. Ancak sabah gazeteleri karıştırırken, bir habere rastladım ki söz etmeden edemeyeceğim. ,

Malumunuz, Osmanlı Hanedanın mensuplarının birçoğu, halihazırda yurtdışında ikamet etmektedirler. Senede bir iki defa, basında bu hanedan mensuplarına dair, özellikle padişahlarımızın dördüncü, beşinci kuşak torunlarına dair haberlere yer verilir. Ne gibi haberler derseniz, ben en çok vurgu nereye yapılır ondan bahsedeyim, bu hanedan mensuplarının maddi açıdan ne kadar zor dudumda oldukları, yapayalnız kimsesiz oldukları ve tabi ki Türkiye'ye dönmek istedikleri ancak birçok sebeple dönemediklerinden bahsedilir hep.

Bugünün haberine gelirsek, bahsettiğim hanedan mensuplarından biri, tüm hanedanı da içine alarak, Osmanoğlu Ailesinin 'Muhteşem Yüzyıl' dizisini tasvip etmediğine değinmiş. Hatta o dizinin adı 'Muhteşem Yüzyıl' değil 'Muhteşem Rezalet' olmalıydı demiş.

Her zamanki gibi haberi okuduktan sonra, bir süreliğine düşündüm. Hanedan varislerinin, tarihteki bazı gerçeklerle yaratılmış olan, ama senryosu itibari ile tamamen kurgudan oluşan bu diziye düşmanlıklarına ne sebep olabilirdi? Şimdi, varisler, ecdadlarını dikkate alaraK, kendilerinin birinci elden büyük bir tarih bilgisine sahip olduklarını düşünebilirler. Ancak bu kadar korumacı, ve saldırgan olmaya gerek var mı gerçekten?

En nihayetinde mevzu bahis olan bir televizyon dizisi, belgesel değil. Kurmaca olduğundan, seyircinin ilgisini çekmek için birçok unsuru ele almalı, en önemlisi bol bol entrika olmalı, haremdeki ve siyasi arenadaki çekişme hep canlı tutulmalı, aksinin düşünenler güzel bir tarihi belgesel hazırlasınlar, inanın onun da izleyicisi olacaktır. Ama ülkemizde çevrilen büyük bütçeli tarihi filmler (ör. 1453, 1915) koca birer fiyasko. Halihazırda liselerde okutulan müfredat kitaplarının senaryolaştırılmış hallerinden ibaretler.  Dolayısıyla bu işe soyunanla bu gerçeği gözardı etmemeli diye düşünüyorum.

Günün Müziği: David Bowie & Pet Shop Boys - Hallo spaceboy

Günün Filmi: Lost Highway

Günün Yemeği: Zeytinyağlı Taze Bakla

345967439_81f80e5d82

Malzemeler:

1/2 kg. taze bakla

Yarım demet dereotu

1/2 çay bardağı zeytinyağı

1  tatlı kaşığı un

1 bardak su

1 adet soğan

2-3 diş sarmısak

1 adet kesme şeker

Tuz

Baklaları yıkayıp, boylarına göre bölüyoruz. Bir tencerede yağı kızdırıyoruz ve küçük küçük doğranmış soğanları ve sarmısakları, rengi sararana kadar bir miktar tuzla ve şekerle kavuruyoruz. Baklaları ekliyoruz. 10 dk. kadar pişirdikten sonra, 1 bardak suya 1 kaşık unumuzu ekleyip iyice karıştırıyoruz. Karışımı tencereye ekliyoruz. Yaklaşık 50 dakika kısık ateşte pişirin. Yoğurtla ve dereotu ile servis yapın

 

 

 

37.Gün: Adaptation!

tepe

''Adaptation''

Daha öncede duyurmuştuk, arasıra the Aychup! Project kapsamında, eski denemelerimize ve en büyük tutkumuz sinema ve sevdiğimiz filmlere dair paylaşımlarda bulunacağız.

Bugünün filmi; Spike Jonze imzalı 'Adaptation' filmi:

Film vizyona girdiğinde yerli basında dikkatimizi çeken yazılara rastlamıştık ancak Charlie Kaufman’ın senaristliğini yaptığı Spike Jonze’un yönettiği John  Malkovich olmak adlı başyapıta nazaran, eleştiriler önceki eserlerle karşılaştırma niteliğinde olmuş ve özellikle filmin kurgusuyla ilgili, Kaufmann acımasız eleştiriler almıştı.  Adaptation filmini geç bir dönemde izleme imkanı buldum. Öncelikle bu eleştirilerin etkisinde kaldığım ve bu zamana kadar bu güzel eseri görmediğim için kendime kızgınım. Dolayısıyla sinemaseverlere tavsiyem haklarında ne yazılırsa yazılsın ilgilendikleri filmlere her halükarda izleyerek şans tanımaları.

Kaufman, Adaptation filmine oldukça güçlü bir oyuncu kadrosu kurmakla başlıyor. Başrolü Nicholas Cage ve Merly Streep’e verilmesi ise film açısından büyük başarı sağlamış. Her ikisi de kariyerinde karakter oyuncusu olarak ün salmış bu iki oyuncu, bu deneysel dışavurumda, oyunculukları adına devleşiyorlar. Kaufman’ın kendi dışavurumunu yaşadığını itiraf ettiği bu beyaz perde seyretisi, birbirinden oldukça farklı ikiz senaristlerin ( Charlie ve Donald Kaufman) etrafında dönerken bizi filmin en önemli sembollerinden biri olan orkidelerin vahşi dünyasına da taşıyor. Orkideler hakkında oldukça yüklü bir literatüre sahip bu eserde, ender bitki türleri insanlığın kaybolmaya yüz tutmuş değerleriyle özdeşleştiriliyor.

Charlie Kaufman 21. yy’ın kapitalist metropollerinde görülen depresif, antisosyal otuz yaş kuşağının çıktısı olarak karşımıza gelirken, başrol karakterinin sisteme karşı gelgitleri, ikizi vasıtasıyla kendi iç hesaplaşmaları ve dünyayı algılamadaki yetilerin ve öğretilerin unutulduğu bir coğrafya ile seyirciyi hapsediyor.

Günün Müziği: Prince- Purple Rain

Günün Yemeği: Torbada Hindi Yemeği

tavuk_1256663265

Malzemeler:

2 büyük parça hindi but

2 küçük patates

1 orta boy soğan

1 orta boy havuç

1 çay kaşığı un

1 kaşık domates, biber salçası

Tuz, Karabiber

Fırın  torbamıza, unumuzu koyup silkeliyoruz. Havuçları, patatesleri ve soğanı büyük parçalar olarak doğruyoruz. Hindileri tuz, biber ve salça ile ovuyoruz. Torbamızın içine tüm malzemeleri yerleştiriyoruz. Önceden 160 deredece ısıtılmış fırınımızda yaklaşık 40 dk. pişiriyoruz. Torbaya 2-3 iğne deliği açmayı unutmayalım.

36.Gün: Yerin 6 Metre Altında

six-feet-under_163

 

Yerin 6 metre altında dediğimizde; benim kuşağımın ilk aklına gelen 2000'li yılların başına damgasını vuran, HBO yapımı, 'Six Feet Under' dizisidir.

Six Feet Under'la alakalı yazacak ve düşünecek o kadar çok şey var ki nereden başlayayım bilemiyorum.

Bilmeyenler için dizi,  cenaze levazımatçısı olan bir ailenin, birbirinden ilginç aile bireylerinin hayatlarını konu ediyor. Sizi izlerken en çok etkileyen, bence karakter analizleri. Dahası her yeni bölüm, bir ölümle başlar.

Düşünün bir, hayatta bizi en rahatsız eden kavramlardan biri insan ölümü. Yaşam ve ölüme getirilen en güzel yorumlamalardan biri six feet under'da sizleri bekliyor.

Daha Fazla ipucu vermeden, yourumları size bırakıyorum.

Günün Yemeği: F.T.'nin Kısırı

kısır

Malzemeler:

1 bardak ince bulgur

salatalık

sivri biber

domates

maydanoz, nane

taze yeşil soğan

limon

zeytinyağı

nar ekşisi

Püf noktamızı açıklıyoruz. Bulguru geceden kaynar suyla ıslatıp, üstünü geçecek kadar kaynar su ekliyoruz. Üstüne bir kapak kapatıp sabaha kadar bekletiyoruz.  Salça kullanmıyoruz, diğer malzemeleri doğrayıp bolca ekliyoruz.

26.Gün: Galleria Borghese

20130327-183451.jpg

İtalya gezime ait son blog yazımda, Bernini ve Caravaggio'nun muhteşem eserlerine ev sahipliği yapan, Galleria Borghese'den bahsetmek istiyorum.

Daha Roma'ya gelmeden birçok gezi blogunda Galleria Borghese'e mutlaka gidilmesine dair birçok ipucu görmüştüm. Ancak açıkçası böylesine bir koleksiyon beklemiyordum. Borghese koleksiyonu Avrupa'nın 'Queen of collections' ı olarak kabul ediliyor. Bunu da bence tam anlamıyla hakediyor. Borghese'e gitmek için mutlaka birkaç gün öncesinden telefonla ya da online rezervasyon yaptırmanız gerekiyor. Ben telefonu seçtim en kolay yöntem bu. Hangi saat grubunda gitmek istediğinizi söylüyorsunuz size bir rezervasyon numarası veriyorlar. Borghese'e gittiğinizde ise kasadan bu rezervasyon numarası ile biletinizi alıyorsunuz. Normalde girişler kişi başı 30 € ancak Romapass'ındaki bedava müze haklarınızdan birini burası için harcayabilirsiniz.

Gözden kaçırmamanız gereken iki edebi sanatçı; Bernini ve Caravaggio'nun eserleri:

The rape of Proserpina- Bernini

20130327-180257.jpg

Boy with a basket of Fruit- Caravaggio

20130327-180549.jpg

Yemek için otelime çok yakın, popüler bir mekanı tercih ettim geçen akşam: Pietro al Pantheon, Via dei Pastini 125 numarada, dünyanın her yerinden ziyaretçileri ağırlıyor. Evet oldukça turistik bulabilirsiniz. Ancak yemeklere gelince bir daha düşünün derim. Ev yapımı çeşitli makarnaları, deniz ürünü önerileri ile bence farklı lezzetler sunuyor. Rezervasyonsuz gitmeye kalkmayın yer bulmak neredeyse imkansız.

20130327-182940.jpg

Loading more content...