24.Gün: Veni Vidi Vici ( Bölüm 3)

20130325-085842.jpg

Bugün söze, Roma'da etkilendiğim bir tarihi yapıyla başlamak istiyorum.

Saint' Angelo Kalesi

San Pietro'dan çıkınca Via della Conciliazione yolu sizi Angelo Kalesi'ne ulaştırır. Kale, Vatikan'a bir yeraltı geçidiyle bağlıdır. Orta çağda yaptırılan bu geçitin ismi passetto, papazların kaçış yolu olarak da bilinir. Bu geçidi sizler Angels&Deamons filminden de hatırlayacaksınız. Lakin ortaçağda yapılan bir değişiklikte saraya zindanlar eklenmişti. Mahkumlar aç ve susuz bırakılarak, ölüme terkedilirlermiş o zamanlarda. Hatta bir rivayete göre Fatih'in oğlu Cem Sultan bir dönem yine bu kalede kalmış.
Kale konusunda bana en ilginç gelen konu ise yapılışındaki amaç. İmparator Hadrianus bu kaleyi kendine mezar olarak yaptırıyor. Karısı da kendisi de öldükten sonra yakılıp, külleri kaledeki mezarlarında saklanıyor. Hatta Gladyatör filminin iki ana karakteri olan, İmparator Marcus Aurelius ve oğlu İmparator Commodus'un da külleri yine bu kalede saklı bulunuyor. Daha önce kale mezar görmemiştim. Değişik bir psikoloji.

Diğer hayran kaldığım şey ise, inanılmaz manzarası oldu. En tepeye çıkarsanız 360 derece bir dönün ve bol bol panoramik fotoğraf çekin. Benim şansıma dün, Paskalya öncesi Vatikan'ın yeni papasının yönettiği pazar ayini vardı. Kaleden binlerce insanın sesi, çan seslerine karışıyordu. Böyle birşeye daha önce hiç tanık olmamıştım. Kendimi eski çağlarda hisettim.

Günün Filmi: God Father Part III
Yine dün şeytana uyup bu filme damgasını vuran Cannoli tatlılarından tattım.
Yaklaşık 7 saat yürümüş olmanın verdiği rahatlıkla yedim ama bunu unutmamak lazım :))

20130325-084942.jpg

15.Gün: YAŞAMAK İÇİN ‘LA YUMBA’

Sabahtan beri hafif bir nostalji hissediyorum. Nicedir, eskiden yazmış olduğum birkaç denememi gözden geçirmek istiyordum. Hazır haftasonu, fırsat bu fırsattır derken, hepsini bir çırpıda okur hale geldim. Şimdiye kadar kimsenin görmediği ve duymadığı bu satırları, paylaşmak zamanı...

La_yumba

Bahar geldi. Yeniden doğuş, insanın kendi özüne dönüşü ve doğanın ahenkle can bulması; işte insan böyle zamanlarda  düşünür geçmişi, geleceği, kayboluşu, sevgileri…

Uykulu gözler…mahmurluğu severim. İnsanın o bir türlü kendine gelemeyişleri; bitmek tükenmek bilmeyen esnemeler, dalıp gitmeler. Gözleri yarı kapalı derler, ya da bakıp göremeyenler, onlar en güzelleri.  Yok gibidir dertleri tasaları; hayattır onlardan bekleyen onlarsa hep dur biraz daha beklemen gerek diyen. Konuşurlar konuşmasına da pek dinleyecek halleri yoktur karşılarındakini; kafalarını usulca sallarlar, öyle derin derin bakarlar ne de olsa çoktan uykudadırlar.

Yazarken aniden durmak, önce uzun uzadıya düşünmek, kelimeleri doğru seçmek, anlaşılır olmak, o kadar çok kaygı var ki. Sonunda yazı yazı olmaktan; yaşayan yaşadıklarından ve yazar yazdıklarından pişman olmaz mı? Böyle anlarda, ne olduğunu bilmeden, kendimizi ve özü dinlemeden bencilce ve çaresizce ararız her yaşta, her zamanda ve mekanda. Verilen ne de olsa ‘ben’in savaşıdır; o ‘öteki’lerin oldukça bol olduğu ve herkesin yorgun birer savaşçı olduğu zamanda. Arzuların peşinde harekete geçiş, yine sahip olmak, sahip olduğunda sıkmak, boğmak, nefessiz bırakmak, her zamanki gibi önce ulaşılmazı göstermek sonra ben’i ele vermek ve sonunda beklemeye dayanamamak, sabırsız olmakla itici olmak arasında gidip gelmek, uzun lafın kısası yormak ve yorulmak.

 İnsan’ın seçeneği oldu mu, gerçek anlamda özgür olur, hiç denediniz mi seçeneklerinizi?

Hayal kurmaktan ve çocuk olmaktan hiç vazgeçmemek uğruna, bazılarımızın yaşadığı o gece mavisi. Renklerin en güzeli, en canlısı sadece siz seçeneklerinizi gördüğünüzde sizi yanına alır ve götürür uzak diyarlara. O vakit hayal etmek gerekir, renkli erkekleri ve kadınları, la yumba’nın çalındığı salonu ve her hareketiyle mükemmeliyeti arayan dansçıları. O an acıklı ‘bandeneon’ sesi bir haykırışa dönüşür, gözleri doldurur; fakat bütün acıya rağmen mücadele devam eder. Yere çarpan her topuk darbesi, her yarım dönüş, insana seçeneklerini hatırlatır, ‘la yumba’ için yaşaması gerektiğini…

 14.04.2004

Günün Müziği: La Yumba (1946) - Osvaldo Pugliese 

Günün Filmi: Tango (1998)- Carlos Saura

Günün Sözü: Tango is not a dance, it’s a feeling. And how do you teach a feeling?. Anonymous

Bugünün yemeği için yaptığım bir ararştırmanın sonucunu paylaşmak isterim. Diyet börek tarifi bulmak için yollara düşmüştüm ve bakın ne buldum:

Günün Yemeği: Diyet Börek

diyetjpg

Malzemeler:

1 adet yufka

Lor peyniri

Dere Otu

Bir Kaşık Yoğurt

1 Kaşık Zeytinyağı

Hazırlanışı ise çok basit. 1 yufkadan 2 büyük üçgen kesiyorsunuz, arasına lor peyniri, dereotu karışımını ekliyorsunuz. Bir kasede bir kaşık yoğurt ve zeytinyağını çırpıyorsunuz. Tavada pişirdiğiniz yufkanın her tarafına bu karışımı fırça ile sürüyorsunuz.

9.GÜN: VE OSCAR KİME GİDİYOR?

20130310-163033.jpg

Bu haftasonunu Oscar filmlerine ayırdım. Biliyorsunuz, geçtiğimiz günlerde, oscar akademi ödülleri dağıtıldı. Bu seneki filmleri, Django! dışında görme fırsatım olmamıştı. Tarantino hayranı olduğumdan, Oscar'a adaylığını bırakın, Di Caprio'nun oyunculuğu için sabırsızlıkla bekliyordum bu filmi. Halen Tarantino'nun ilk çalışmalarının hayranı olsam da iyi bir film olduğunu kabul etmeliyim.

Ödül alan filmlere gelirsek, Argo'yu çok beğendim. Ancak nedeni senaryosu, kurgusu ya da oyunculuğu değil. Bence son dönem yapılmış çok iyi bir aksiyon filmi oluşunda. Konusu özgün. Ne de olsa gerçek bir hikayeden, tarihteki önemli bir olaydan esinleniliyor. Ama en iyi film olma konusunda şüphelerim mevcut.

Lincoln'a gelirsek yine merak ettiğim bir filmdi. Daniel Day Lewis'i herkes gibi çok başarılı buldum. Filmi sinematografik özelliklerinden çok özellikle siyasi tarih ve lobicilik üzerine çalışanlara kesinlikle tavsiye edebilirim. Yasamada lobiciliğin neden batılı devletlerde bu kadar ileri olduğu çok güzel bir şekilde gözler önüne seriliyor.

Silver Linings Playbook ise benim bu seneki favorim. Oyunculuk filmin bütününde çok iyiydi. Ama özellikle, Jennifer Lawrence'ın oyunculuğu beni çok şaşırttı. Belki de son on yılın en başarılı romantik komedilerinden sayılabilir. Filmin konusunun bir dram olduğunu varsayarak film bizi bu ağır dramda nasıl güldürebiliyor, akıl sır erdirmek mümkün değil. Senaryosunun da çok özgün olduğunu eklemeliyim.

Günün filmi: Silver Lining Playbook

Günü sözü: Hollywood is a place where they'll pay you a thousand dollars for a kiss and fifty cents for your soul. Marilyn Monroe

Günün müziği: Girl Youl'll be a Woman Soon- Urge Overkill

Bugün de sağlıklı beslenmemizde salatalardan gidelim diyorum.

Günün Yemeği: Portakallı Yengeç Salatası

20130310-165702.jpg

Malzemeler:

1 portakal
6-7 yaprak ıspanak
3 adet yengeç surimi
1 chili biberi
Zeytinyağı
Balsamic sirke
Tuz, karabiber

Salata kabımıza ıspanakları elimizle parçalayıp ekledikten sonra, diğer malzemeleri de doğrayıp ekliyoruz. Zeytinyağı, tuz ve karabiberle bu enfes salatayı tamamlıyoruz.

6.GÜN: Adaletin dağıtılması konusuna gelinince…

sptlt066_1

Aychup Project güne sağlam bir kahvaltı ile başladı, minik mozarella, cherry domates ve light lavaş ekmeği ve tabi ki şekersiz kahve... bedenen ve ruhen yorgun haller gitmeye başladı gibi. Daha hızlı hareket etmeye çalışıyorum... böyle söyleyince bir anda Gargantua'yı hatırladım.

Bugün merhamet, hoşgörü, vicdan ve rasyonalizm konularına biraz değinmek istiyorum. Birçoğumuzun özellikle iş hayatında işin içinden çıkamadığı konular muhakkak vardır. Bu yöneten ve yönetilenler dünyasından, kendimiz dışında başkalarını değerlendirmek durumunda kalabiliriz dahası birçoğumuz bu noktada vicdan işin içine girdiğinden adaletli olmak ister. Adelet aradıkça, vicdan konuşmaya başlar ve tabi ki hoşgörü ve merhamet bir arada kapıya dayanır. Uzun lafın kısası insan adaletli olmayı istedikçe merhamet, hoşgörü ve vicdanın manipülasyonunda rasyonalizmden uzaklaşır ve vereceği herhangi bir karar artık adaletli olamaz. Bu nedenledir ki hukukun üstünlüğü ilkesi günümüzde medeniyetlerin, demokrasilerin temelini oluşturmaktadır. Peki herhangi bir merci de kural koyucu olmanız durumunda merhamet, hoşgörü, vicdan duyumlarınızdan nasıl vazgeçeceksiniz, nasıl tarafsızlaşacaksınız, insan doğası gerçekten özünde adaletli olabilir mi?

Bu soruların birçoğuna ben halen cevap aramaktayım ya siz....

Bakınız: Sir Thomas More- Ütopya; Thomas Hobbes Leviathan

Günün filmi: The Truman Show

Günün Özlü sözü: ''Başkalarının yanlışlarından öğrenmeliyiz, hepsini kendimiz yapacak kadar vaktimiz yok.” G.M

Günün Yemeği: İri Köfte

Bu yemeğe Harput Köftesi de derler. Yine çocukluğumdan unutulmaz bir lezzet. Kendim de sık sık yaparım afiyetle dostlarla paylaşırım.

Malzemeler:

untitled

250 gr kıyma

1 ortaboy kuru soğan

2 tatlı kaşığı salça

yarım demet maydanoz

1 tutam reyhan (isteğe bağlı sevmeyen kullanmayabilir)

1 su bardağı ince bulgur (köftelik bulgur)

Tuz, Karabiber, Zeytinyağı

Büyük bir kaba, kıyma, bulgur, rendelenmiş soğan, 1 tatlı kaşığı salça, doğranmış maydanoz, karabiber ve tuz eklenerek iyice yoğrulur. Daha sonra resimde ki gibi minik köfteler şeklinde yuvarlanır. Serviste kullanılacak porsiyonlar için bir tencerede  kaynar suya bir kaşık domates salçası ve 1 yme kaşığı zeytinyağı katılarak eritilir, iyice kaynamay başladığında suya köfteler atılır yaklaşık 20 dakika hafif ateşte pişmeye bırakılır. Tercihen yoğurtla servis edilmesi tavsiye olunur.

Günü Müziği: The cure 'Killing an Arab

5.GÜN: Soprano’lar ve Varoluşçuluk

chickenexist

Projemizin beşinci gününde hafif bir duraklama, uykusuzluk, yorgunluk belirtileri baş göstermeye başladı. Stres kontrol altında, sakin günler geçmekte, ancak hastaymışcasına sürekli yorgun hissetmek insanın keyfini kaçırıyor...ama tabi ki pes etmek yok...aynen yola devam... Hem bahar geldi yahu! hava değişimi, bir gün poyraz bir gün lodos derken bu darmadağın kafa, belki de değişimin habercisidir kimbilir...

Dün akşam TV'de şöyle bir gezinirken, çok sevdiğim 'The Sopranos' dizisinini 2. sezonundan bir bölüme rastladım ki bahsetmeden edemeyeceğim: Anthony Jr.'ın ergenlik bunalımında varoluşçuluğa ilgi duyduğu bölüm...

Bakınız: The Sopranos and Existentialism

Yahu varoluşçuluk dedik mi söyleyecek o kadar çok şey var ki! Anthony Jr. ile kurduğum büyük empati ise benim ergenlik yıllarıma dayanıyor. O yıllarda varoluşçuluğun felsefe olarak daha ne olduğunu tam bilmeden okumuştum Albert Camus'nün 'Yabancı'sını. Nasıl etkilenmiştim bir bilseniz. Lise çağındaydım, ilk iş Beyoğlu'ndaki sahaflara koşmuş kitabın farklı türkçe çevirilerini de edinmiştim, halen kütüphanemde 'Yabancı'nın birçok farklı basımı ve Camus'nün tüm eserleri bulunur. Hatırlıyorum aynı Anthony Jr.'ın ahkam kestiği gibi bizimkilere ahkam keserdim: 'Hayat koca bir boşluk, neden varız ki?' gibi sorular sorar, verilen cevaplardan tatmin olmayıp olayı 'kimse beni anlamıyor' a getirirdim. Varoluşçuğum ise Albert Camus ile sınırlı kaldı diyebiliriz. Okumasına okudum diğerlerini de ama varoluşçu ünlülerden ne Sartre ne de Simone de Beauvoir, Camus'nün yarattığı etkiyi bırakamadılar bende.  Şiire de ilgim vardı ya da şiirsel romancılara sanki tüm o varoluşçular arasında bir tek Camus anlıyordu beni. Varoluşçu düşünce tüm lise yıllarımda hüküm sürerken bir aralar radikalliğimi artırıp Nietzsche'ye hatta nihilizme fena sardığımı bilirim. Hey gidi günler hey, icq diye bir chat sitesi yeni kurulmuş o dönemlerde genç okurlar bilmezler, benim gibi nihilizmi seven en yakın arakadaşımla nick'lerimiz Nietzsche ve Camus . Varoluşçuluk edebiyatı ile işte böyle geçti yıllar...

Sakın yanlış anlamayın ben varoluşçuluk edebiyatını sevmekten vazgeçmedim ama gerek ailem gerek beni çocukluktan tanıyan arkadaşlarım halen dalga geçerler bizimkisi varoluşçudur diye ama büyüdük yahu!savaşçı varoluşçu duruşumuz kalmadı desek olmaz mı:))

Bugün için film önerim efenim;

Günün Filmi: Le Temps Retrouvé- Raul Ruiz (Kaybolan Zamanın İzinde) Önümüzde ki günlerde Marcel Proust'a da değineceğiz buradan duyuralım...

Aychup projesin'de bugün öğleni,  hafif bir yoğurt çorbası ve pırasa yemeği ile geçirdik akşam yemeği için canım bir süredir chilli con carne çekiyor, ilk defa pişireceğim bakalım nasıl olacak...

Chili-con-Carne

Günün Yemeği: Chilli Con Carne

Benim kafamdaki tarif ve sonucu tam resimdeki gibi;

Malzemeler:

1 orta boy kuru soğan

2 diş sarmısak

2 chilli biberi

1 konserve meksika fasülyesi

1 konserve mısır

4-5 domates rendesi

250gr kıyma

Tuz karabiber

Hazırlanışını şöyle düşünüyorum, kuru soğan, chili biberler ve sarmısağı ince ince doğrayıp tavada çok az zeytinyağı ile çevirip,  kıymayı ekliyorum. Biraz pişirip meksika fasülyesi, rende domates, mısırı ve bir miktar sıcak suyu ekleyip kısık ateşte 35-40 dakika pişmeye bırakıyorum.

Günün Sözü: Without  music, life would be a mistake. Friedrich Nietzsche

Günün Müziği: Kool & the Gang - Jungle Boogie

 

 

Loading more content...