29.Gün: Gerçek Mi? Kurgu Mu? Siz Karar Verin

AychUp

 

Tatil dönüşü, The Aychup Project'te son durum değerlendirmesini sanırım herkes merak ediyordur. Son bir haftaki blog yazılarını takip edenler, yediklerimi pek de sağlıklı bulmamış olabilirler. Ancak hem miktarını az tuttuğumuz hem de normalden çok daha fazla hareket ettiğimiz için,  +1 kg. ile göreceli bu sayfayı kazasız belasız kapattık. Projemize kaldığımız yerden devam ediyoruz.

 

 

 

wda1391l

Bugün, hem yerli hem de yabancı TV kanallarında sıklıkla rastladığımız, birçoklarımızın oldukça bayağı bulduğu evlilik programları üzerine bir iki söz söylemek boynumuzun borcu oldu.

'Reality TV' kavramı özünde, kurgu olmayan bir program yayınını hedeflemektedir. Bu konuda bakınız özellikle Avrupa televizyonları kavramın hakkını tam vermekte, izleyenlere çok ilginç dosyalar sunmaktadır. Bu dosyalar derinlemesine belli konuların üzerine gittiğinden, izleyici için, belgesellerde olduğu gibi öğretici programlar olma özelliği de taşır. Diğer bir deyişle izleyiciyi sonrasında konuyla ilgili araştırmaya teşvik eder.

Gelelim bizim ülkemizdeki 'Reality Show'lara; bunlar malumunuz Amerika'daki benzerleri (bakınız: the bachelorette) gibi, evlilik, ruh eşini bulma, gelinler, damatlar kaynanalara karşı türevlerinde kurgu programları olarak karşımıza sıkça çıkmaktadır. Benim en irite olduğum, bir türlü mantık çerçevesine oturtamadığım, evlilik programlarının ise gerek reytingleri ve gerek genel beğeni oranları ile televizyon dünyasında önemli bir yer işgal ettiğini söyleyebiliriz.

Biraz düşünelim... yaşadığımız yüzyılda fiziksel iletişim kurmak daha zor. İnsanlar birbirinden daha uzaklaşmış. Paylaşmak az ve zor, dolayısıyla yakınlaşmak, güvenmek imkansız. İnsanlar karşılarında kendileri gibi gerçek insanlarla sohbet etmek yerine, bilgisayarları ve sosyal medya araçları ile rol oynamayı tercih ediyorlar. Gitgide daha yalnızlaşan insanlardan bahsediyoruz. Yaşadığımız evren, düzen, içinde bulunduğumuz toplumlarda işin içine girince bu yabancılaşma daha da artıyor. Bir de tüm bunların üzerine, tahminimizce yarısından fazlası sosyal iletişim kuramayan bir toplumun bireylerine, yalnızlığınıza çare bulacağız diye meşale yakıyorsunuz. Onların umutlarını, hayallerini kurgulayıp, zihinlerde müstakbel birliktelikler yaratıyorsunuz. Peki size tüm bunlar doğru geliyor mu? Gerçekten, tanımnadığınız, sizin hakkınızda hiçbir fikri olmayan bir yabancının, size çöpçatanlık ederek, tüm dünyanın gözleri önünde, gelecek saadetinizi sağlayabileceğine inanıyor musunuz?

The Aychup Project Madde 5: ''Hayat belli bir kalıpta yaşamak için çok kısa''

Günün Müziği: Nil Karaibrahimgil- Pırlanta

Günün Filmi: My Best Friend Wedding

Günün Yemeği: ABUGANNUŞ

Abugannu

Malzemeler:

2-3 adet patlıcan

2 adet domates

2 adet sivri biber

1 diş sarmısak

1 çorba kaşığı nar ekşisi

zeytinyağı

Tuz

Abugannuş benim doğu mutfağından en sevdiğim lezzetlerden biridir. Özellikle et yanında çok güzel bir garnitür olma özelliği vardır. Yapılışı ise oldukça kolay. Tüm sebzeleri fırında ya da ocakta közlüyorsunuz. Kabuklarını çıkarıp, bıçakla doğruyorsunuz, doğranmış sarmısağı ekleyip,karıştırıyorsunuz. Nar ekşisi, zeytinyağı biraz tuzdan oluşan sosunu ekleyip, servis ediyorsunuz. Tercihen sıcak ya da soğuk yenebilir.

 

28.Gün: Havaalanında Dedikodu

20130329-152250.jpg

Malumunuz, naciz milletimiz, şahsına münasır bir millete mensup kişilerden oluşmakta. Dolayısıyla her ortamda ve konuda söylecek birşeylerimiz hep var.

Biraz daha toplumsal bir bakış açısıyla bakarsak;
1. Birbirini tanımayan insanlar arasında en sıcak kanlı, en çabuk muhabbete giren ve en önemlisi en çabuk samimileşen topluluk bizimkisi.
2. Bir kere samimileştik mi, herşeyi öğrenmek isteyen yine bizimkiler.
3. Aynı dili konuşmanın verdiği rahatlıkla, başka ortaklık bulma konusunda arayışta olan yine biz. Bu noktada dini motifleri unutmamak lazım. Hepimiz birbirimizin birşeyleri için inşallah ve maşallah sözcüklerini kullanmayı çok severiz. Bunu yabancılar için yaptığımızda ise, milletimizin engin hoşgörüsüne milli ve dini misafirperverliğine and içeriz.
4. Diğer önemli bir özelliğimiz ise, kollektif histeriyi çok sevmemiz. Herhangi bir olaya ve duruma 2 sn. gibi bir zamanda, abartılı bir tepki veririz. Bu anlamda, birlik olma dürtüsü belki de dünyada hiç bir toplumda yok.

Bugün toplum mühendisi olduk derken, bakınız size yaşanmış bir olayla durumu özetleyelim:

Yer: Roma Fİucm. Havaalanı
Zaman: 27. Gün(Aychup Zamanı)
Bahsi geçen kişiler: Kimileri, Birileri

Kimileri: Merhaba nasıldı tatil?
Birileri: Yok ben iş için gelmiştim efendim.
Kimileri: Aaaa maşallah ne güzel, Allah rızkınızı artırsın.
Birileri: İnşallah cümleten efendim.
Kimileri: Nolmuş öğrenebildiniz mi?
Birileri: Birisi pasaportunu kaybetmiş ondan boarding yapamıyoruz.
Kimileri: Aaaaah vah vah vah yazık
Birileri: Acaba şu kadın olabilir mi? Gidip sormak lazım? Üzgün duruyor.
Kimileri: Bu İtalyanlar anonsu neden türkçe yapmıyorlar? Kimse ingilizcelerinden birşey anlamıyor. Ahahaha (Gülüşmeler)
Birileri: Ahahahah (Gülüşmeler) Hadi biz gidip anonsu yapalım!
Kimileri: Ay buldular galiba kadını, vah vah bitmiş, ağlamışta galiba, iyi neyse halloldu.
Birileri: Bire kadın neden dikkat etmezsin eşyalarına da bizi böyle bekletirsin!
Kimileri: Ahahahaha (Gülüşmeler)

Günün Müziği: Bye Bye Miss American Pie- Don Mclean

Günün Filmi: The Next Best Thing

23.Gün: Roscioli’nin Lezzetleri

20130324-090127.jpg

Roma'da ilk günümü geçirdim. Uçağım havaalanına öğlen 2'de varmasına rağmen, otele varışım 5'te oldu. Nasıl oldu bu? Diye sormayın. Uzun hikaye.

Önemli noktalara gelirsek. Otelimden çok memnun kaldım: 3* le clarisse al pantheon. Güleryüzlü personeli olan ve acaip merkezi bir otel.

İlk günü, otele geç varışımdan da mütevellit fazla birşey göremedim. Pantheon'a gittim. Hava yeni kararmaya başlamış ama hala tepesinden gelen ışık hüzmesi içini aydınlatıyor. Çok etkileyiciydi.

20130324-090608.jpg

Akşama gelirsek biraz turistik ama oldukça lezzetli bir mekandaydım: Salumeria Roscioli
En iyisi ben konuşmayayım resimler konuşsun.

20130324-090717.jpg

20130324-090821.jpg

Günün Filmi:Angels and Demons

22.Gün: Biraz Değişiklik Kötü Olmaz

20130323-111131.jpg

Öncelikle şimdiden sizleri uyarayım. Aychup! Project önümüzdeki bir hafta süresince biraz farklı bir içeriğe sahip olacak. Yemek tarifi bir süreliğine yok nedeni ise, tatildeyiz yahu yemek yapmayacağız! Formumuzu nasıl koruyacağımız meçhul. Büyük sınav bizi bekler. Hedefimiz, tadımcı olup, bu tatili kazasız belasız atlatmak. Ama gittiğimiz güzel restaurantların ve yemeklerin hakkında ve özellikle nasıl bir disiplinle, nelere dikkat ettik, sizinle paylaşacağız.

Bugün biraz gazetelerin internet sayfalarından ve akıllı telefon ya da tablet uygulamalarından bahsedelim derim.

Uygulamalar konusunda, kazara bir android telefonum olmasına :)) rağmen ben Ios uygulamaların daha istikrarlı olduğunu düşünenler tayfasındanım. Bunu eski bir ios kullanıcısı olarak çok net söyleyebilirim.

Türkiye'deki gazetelerin internet sayfaları ve uygulamlarında ise bence ciddi bir sıkıntı var. Hiç kullanışlı değil. Bir gazetenin internet sitesine girdiğinizde aradığınız şeyi bulmanız yarım saatinizi almamalı. Bahsettiğimiz herhangi bir internet sayfası değil, habere en kolay ulaşmamız gerekn bir medya aracı.

Yeni bir trend ise gazetelerin özellikle tabletler için sayfalarını yüksek çözünürlükle taratıp okuyucuya para karşılığı sunması. Gerçekten çok merak ediyorum, bu şekilde okuyucu bulabiliyorlar mı. Uzun lafın kısası, büyük medya kuruluşlarının, özellikle IT bölümlerini, hatta bilişim desteği aldıkları şirketleri gözden geçirme zamanları gelmişte geçiyor.

Günü Müziği: Yağmur- Teoman
Günün Filmi: Lost in Translation

 

17.GÜN: Birileri İndirim Mi Var Dedi?

onlineshopping

Bugün konumuz internet alışverişi olsun diyorum, ne dersiniz? :)

Sizi bilmem ama ben, internetten her ay düzenli mutlaka bir ürün temin ediyorum. Ürün skalama bakarsak oldukça çeşitli olduğunu söyleyebilirim. Ayakkabıdan, kitaba, bilgisayar ürünlerinden, kozmetik ürünlerine şimdiye kadar şipariş vermediğim herhangi bir ürün kalmamıştır herhalde.

Düşünüyorum da, İnternet alışverişi bence çok pratik, kesinlikle zamandan tasarruf ettiren bir sistem. Ancak, benim gibi bir ürünü seçmek için günlerinizi, saatlerinizi bilgisayar başında geçiriyorsanız tabi, bu durumda artık, zaman tasarrufu pek olamıyor :) Anlayacağınız, çok zor beğenir ve çok zor seçerim, benim gibi olanlara, gidip dükkanlarda tezgahtarları baymaktansa, internet alışverişini öneriyorum.

Genelde insanların çekindikleri konulara gelirsek, herkesin hemfikir olduğu konu, kredi kartı bilgilerinin internet ortamında paylaşılma korkusu ve kaygısı olacaktır. Buna cevabımız basit ve net. Size Paypal ya da benzeri güvenilir aracıları kullanmanızı öneriyoruz ve bilgilerini girdiğiniz kredi kartınızın sanal bir kart olmasına dikkat edin diyoruz. Limitinizi düzenli güncelleyin, göreceksiniz ki hiçbir problem yaşamayacaksınız.

Günün Müziği: Christobel- Joan as Police Woman

Günün Filmi: Donnie Darko

Günün Sözü: ''I always say shopping is cheaper than a psychiatrist''. Tammy Faye Bakker

Günün Yemeği: Sphagetti Napolitan

images

Napıyorsun sen? sakın demeyin :) Çünkü Aychup! Project bugün kendini mükafatlandırıyor. Hem haftaya hazırlık olarak metabolizmayı uyarıyor. Buyrun bakalım en hafif makarna tarifi, tabiki akşama pişirmek üzere :)

İddia ediyorum bu yemek 300 kcal üzerinde değildir! (Bakınız: http://www.livestrong.com/article/318491-how-many-calories-are-there-in-pasta-with-napoletana-sauce/)

Dikkat edilmesi gereken husus:  Makarnanın üzerinde peynirden uzak durmaya çalışalım ya da az kalorili tuzsuz bir peynir tercih edelim.

Sos için Malzemeler: (1 porsiyon- yarım tabak düşünebilirsiniz)

2-3 domates rendesi

1 diş sarmısak

1/4 soğan rendesi

2-3 yaprak taze fesleğen

Tuz, Karabiber

Muskat

1 tatlı kaşığı zeytinyağı

Makarnamızı paketin üzerinde yazan tarif uyarınca isteğe bağlı al dente olarak pişiriyoruz. Sosumuz için bir tavaya 1 tatlı kaşığı zeytinyağı koyup, tava ısınınca, soğan rendesi ve sarmısağımızı ekliyoruz. Bir iki dakika orta ateşte pişirdikten sonra domateslerimizi ekliyoruz. Domateslerimiz yeterince sulu değilse, makarna suyumuzdan tavamıza ilave yapabiliyoruz. Fesleğenimizi ekliyoruz, Tuz, karabiber, ve çok az muskat. Mis gibi koktu değil mi !

15.Gün: YAŞAMAK İÇİN ‘LA YUMBA’

Sabahtan beri hafif bir nostalji hissediyorum. Nicedir, eskiden yazmış olduğum birkaç denememi gözden geçirmek istiyordum. Hazır haftasonu, fırsat bu fırsattır derken, hepsini bir çırpıda okur hale geldim. Şimdiye kadar kimsenin görmediği ve duymadığı bu satırları, paylaşmak zamanı...

La_yumba

Bahar geldi. Yeniden doğuş, insanın kendi özüne dönüşü ve doğanın ahenkle can bulması; işte insan böyle zamanlarda  düşünür geçmişi, geleceği, kayboluşu, sevgileri…

Uykulu gözler…mahmurluğu severim. İnsanın o bir türlü kendine gelemeyişleri; bitmek tükenmek bilmeyen esnemeler, dalıp gitmeler. Gözleri yarı kapalı derler, ya da bakıp göremeyenler, onlar en güzelleri.  Yok gibidir dertleri tasaları; hayattır onlardan bekleyen onlarsa hep dur biraz daha beklemen gerek diyen. Konuşurlar konuşmasına da pek dinleyecek halleri yoktur karşılarındakini; kafalarını usulca sallarlar, öyle derin derin bakarlar ne de olsa çoktan uykudadırlar.

Yazarken aniden durmak, önce uzun uzadıya düşünmek, kelimeleri doğru seçmek, anlaşılır olmak, o kadar çok kaygı var ki. Sonunda yazı yazı olmaktan; yaşayan yaşadıklarından ve yazar yazdıklarından pişman olmaz mı? Böyle anlarda, ne olduğunu bilmeden, kendimizi ve özü dinlemeden bencilce ve çaresizce ararız her yaşta, her zamanda ve mekanda. Verilen ne de olsa ‘ben’in savaşıdır; o ‘öteki’lerin oldukça bol olduğu ve herkesin yorgun birer savaşçı olduğu zamanda. Arzuların peşinde harekete geçiş, yine sahip olmak, sahip olduğunda sıkmak, boğmak, nefessiz bırakmak, her zamanki gibi önce ulaşılmazı göstermek sonra ben’i ele vermek ve sonunda beklemeye dayanamamak, sabırsız olmakla itici olmak arasında gidip gelmek, uzun lafın kısası yormak ve yorulmak.

 İnsan’ın seçeneği oldu mu, gerçek anlamda özgür olur, hiç denediniz mi seçeneklerinizi?

Hayal kurmaktan ve çocuk olmaktan hiç vazgeçmemek uğruna, bazılarımızın yaşadığı o gece mavisi. Renklerin en güzeli, en canlısı sadece siz seçeneklerinizi gördüğünüzde sizi yanına alır ve götürür uzak diyarlara. O vakit hayal etmek gerekir, renkli erkekleri ve kadınları, la yumba’nın çalındığı salonu ve her hareketiyle mükemmeliyeti arayan dansçıları. O an acıklı ‘bandeneon’ sesi bir haykırışa dönüşür, gözleri doldurur; fakat bütün acıya rağmen mücadele devam eder. Yere çarpan her topuk darbesi, her yarım dönüş, insana seçeneklerini hatırlatır, ‘la yumba’ için yaşaması gerektiğini…

 14.04.2004

Günün Müziği: La Yumba (1946) - Osvaldo Pugliese 

Günün Filmi: Tango (1998)- Carlos Saura

Günün Sözü: Tango is not a dance, it’s a feeling. And how do you teach a feeling?. Anonymous

Bugünün yemeği için yaptığım bir ararştırmanın sonucunu paylaşmak isterim. Diyet börek tarifi bulmak için yollara düşmüştüm ve bakın ne buldum:

Günün Yemeği: Diyet Börek

diyetjpg

Malzemeler:

1 adet yufka

Lor peyniri

Dere Otu

Bir Kaşık Yoğurt

1 Kaşık Zeytinyağı

Hazırlanışı ise çok basit. 1 yufkadan 2 büyük üçgen kesiyorsunuz, arasına lor peyniri, dereotu karışımını ekliyorsunuz. Bir kasede bir kaşık yoğurt ve zeytinyağını çırpıyorsunuz. Tavada pişirdiğiniz yufkanın her tarafına bu karışımı fırça ile sürüyorsunuz.

13. GÜN: Tarihte Bugün Ne Oldu?

Bugünkü blog yazımı, tüm gün düşündüm desem... Aychup! Project başlayalı, ilk defa oluyor böylesi. Kafamda birçok tilki, hangisini yazsam derken, aklıma 'tarihte bugün ne oldu ?' söylemi geldi ve baktım...

Siz de bakın önemli birçok olay olmuş; hatta 14 Mart 2003 senesinde, Türkiye Cumhuriyeti'nin 59. Hükümeti, Siirt Milletvekili Recep Tayyip Erdoğan Başkanlığında kurulmuş.

Benim ilgimi çeken ''tarihte bugün ne oldu ?'' OLAYI ise;  şimdi açıklıyorum:

slide_239554_1245205_free

''14.03.2000'de Greenpeace, yıllardır çevre kirliliği konusunda mücadele ettiği uluslararası kuruluşlardan Shell petrol şirketine ortak olmuş.''

 

Beni yakından tanıyanlar, Greenpeace'le ilgili düşüncelerimi özellikle, sokaklarda anket yapan gönüllü, genç arkadaşlara yaklaşımlarımı iyi bilirler. Greenpeace sizce nasıl bir Çevre Örgütü? Hiç düşündünüz mü?

Yeşil Barış, senelerdir kendini, bildiğiniz Yeşil Hareketin öncüsü sanıyor. Aslında, şu konuda hak vermek gerekir, Greenpeace bir marka. Marka olmayı başarmış ki, herkes dünyada coca-cola'yı nasıl tanıyorsa, green peace deyince de, boş boş bakmıyor. Hemen, o köprülerden, kulelerden atlayan yeşil barış fedailerini hatırlıyor, yer geliyor, evrenimizi ve balinalarımızı kurtarmak için, mini minnacık kayıklarla, koca koca gemilerin önüne atlıyor bu kahraman siviller. Biliyor insanoğlu, yeşil barışın bir gün, dünyaya sonsuz barışı getireceğini :) Şaka değil yahu, adamlar, bu işte, tek guru... Bakınız, dünya kamuoyuna: ''Açıklıyoruz !'' diyorlar; ''dünyanın en çevreci teknoloji devlerini''. Bizim bu bahsi geçen kurumlar da, inanın bu listede yer alabilmek için   birbirleriyle yarışıyorlar:)

greenpeace_2011_rankings

Tüm bunları okurken birkaç soru işareti oluştu mu kafanızda? İşte benim için Greenpeace tam da, bu büyük soru işareti ve tabi ki o,  rasyonel olmayan cinsten!

Bugün metro çıkışı, çarşıda, pazarda, nerede olursanız olun; oldu ki karşınıza bir Greenpeace delikanlısı, gençkızı çıktı; lütfen biraz düşünüp sorun yahu! Bu ne iş diye...:) Sorun, bakalım onlar farkında mı, bu Greanpeace'in varoluşsal çelişkilerinden :)

Günün Filmi: Erin Brockovich

Günü Müziği: Little Boxes- Weeds Theme Song

Günün Özlü Sözü: ''It is the nature of all greatness not to be exact''. Edmund Burke

Günün Yemeği: Peynirli, Ispanaklı Omlet

1286972467_400Malzemeler: (1 kişi için)

1 Yumurta

Ispanak

Küçük mozarella (başka peynir çeşitleri de kullanılabilir

Tuz

Karabiber

Kırmızı Biber

1 tatlı Kaşığı zeytinyağı

Ben her türlü omlet çeşidini çok severim.. Bu akşam da canım şu sıralar çektiğinden güzel bir ıspanaklı omlet yapmayı planlıyorum. Yapılışı klasik bir omlet yapılışı ile aynı. Tüm malzemeleri karıştırıp tavada önce yağı kızdırıp, döküyoruz ve kısık ateşte pişmeye bırakıyoruz. Granitür olarak roka ya da cherry domates önerilir.

 

12.GÜN: Rakı Sofrası

Raki-Sofrasi

Dün akşam yine beklenenden uzun oldu. Saat 03.30'u gösteriyordu aklım blogumda, benim gibi uyanık kalan arkadaşlarla tweetleşiyoruz, sohbet ediyoruz....tamam dedim bugünün konusu 'rakı sofrası'.

Efenim, genelde blogumda kendimden pek bahsetmiyorum ancak konu 'rakı sofrası' olunca biraz anlatmak gerek...

Bendeniz, malumunuz sofraları çok severim, lakin favori sofram 'rakı sofrası'dır. Arkadaşlarım, bu sofralardaki muhabbetime doyum olmadığını söylerler hep. Bu sofralar, öyle sofralardır ki bir iki saat sürmez demlenmesi, 4-5 saatte muhabbet yerine oturur. Dertler anlatılır, dertler dinlenilir... Uygun ortam olsa haftada bir yapılır. Ama ben bu sofraları ve rakıyı toplu tüketmeyi sevenlerdenim, yalnız başına içmeyi hiç mi hiç sevmem. Özellikle rakı dendi mi, mezesi, muhabbet olduğundan en az iki kişi gerekir içmeye...

Rakı sofralarının ve o güzel muhabetin yanına olmazsa olmazım Türk Sanat Müziği ve özellikle Zeki Müren ve Müzeyyen Senar'dır. Ayıptır söylemesi, kendimde güzel söylerim, hele efkarlıysam bir de şarkı söyleme kafasına geldiysem, patlatırım 'Huysuz ve Tatlı Kadın'ı :). Hızımı alamazsam arkadan gelir: 'Sevmekten Kim Usanır'.

Demem o ki;  ben,  Rakı Sofrası'ndan ve bunca senedir bu sofralarda karşımda oturan dostlarımdan asla vazgeçmem! :)

Günün Müziği: Kimseye Etmem Şikayet- Müzeyyen Senar

Günün Sözü: Love is an exploding cigar we willingly smoke.  Lynda Barry

Günü Filmi: İstanbul Kanatlarımın Altında

Bugün rakımızın yanına meze yapalım. Ama yapmadan önce tecrübeyle sabit olan bir durumu paylaşayım. Bu rakı sofrası dediğimiz şey acaip kalorili. Düşünün 4-5 saat boyunca durmadan az da olsa yemek yiyip bir yandan da rakı içiyorsunuz. Tavsiyemiz, kızartma bazlı mezelerden uzak durup sebze ve balık ağırlıklı olanları tercih etmeniz, ve son olarak tabi ki her zamankinden daha az yemeniz ve içmeniz gerekiyor.

Günün Yemeği: ÇERKEZ TAVUĞU

634326136949740718cerkestavuguMalzemeler:

2-3 parça tavuk

Sarmısak

50 gr ceviz

Tuz, Pul Biber

Bayat Ekmek

Yapılışı çok kolay. Tavukları haşlıyoruz daha sonra soğumaya bırakıp kemiklerinden ayırıyoruz. Haşlama suyumuzda bayat ekmeklerimizi ıslatıyoruz. Mutfak robotumuza, bayat ekmekleri ve diğer malzemeleri koyup karıştırıyoruz. Daha önce didklediğimiz tavuklarımıza bu karışımı ekliyoruz.

11.GÜN: GEORGE GROSZ’UN İZİNDE

imagesCAHTWG6X

Karmakarışık rüyalar sonunda bugüne merhaba dedim. Rüyalar demişken, bugünün konusuna da karar verdim.

2009'da Berlin'de bir yaz günü;  Modern Sanat Galerilerinin birinde Expressionist'ler sergisi var. Ben geç de olsa George Grosz'la tanışıyorum. Ama ne tanışma yahu!, sergi bitiyor, etkisi devam ediyor.  O günden beri takipteyim...

George Grosz, gerek yaşadığı dönem, gerekse temsilcisi olduğu akımlar açısından enteresan bir sanatçı. 1. Dünya Savaşı yıllarında başlayan, sanat ve kültür alanında, savaşın barbarlığına, entellektüel kıtlığa karşı bir duruş sergileyen, Dadaizm denilen bir akımla,  karşımıza çıkıyor. Dadaizmin felsefesi, yine geçenlerde bahsettiğimiz, varoluşçuluk felsefesinin de kökenini oluşturuyor. Savaş sonrası, kültürel ve sanatsal bir travma düşünün. Savaş insanları öyle bir yıkmış ki, geriye sadece umutsuzluk ve herşeyin geçici olduğu düşüncesi kalmış. Goerge Grosz diğer dadaistler gibi, bu kaotik ortamda, kitleleri, eserleriyle şaşırtarak işe başlıyor.

Benim, George Grosz'la ilgili en ilgimi çeken dönem ise, Berlin'den Amerika'ya gidişi. Kendisi aslında; 1920'li yıllarda, özellikle Bolshevik ihtilali sonrası, komünizmin önde gelen sanatçılarından. Hatta bir dönem, Rusya'da bile bulunuyor. Ancak kendisinin tabir edildiği gibi bir komunist olmaktan çok anti-nasyonalist (anti-milliyetçi) olduğunu söyleyebiliriz. Berlin'i ailesiyle 1933'de, Hitler iktidarı ele geçirmeden terkediyor. İstikamet New York. 2 sene önce New York MoMa'daki eserlerini de görme fırsatım olmuştu. Yolu düşenler kaçırmasın derim.

İlginçtir ki; Grosz'un birçok eserine o dönemde Naziler tarafından el konulmuş. Ailesi, yeni kuşaklar halen bu eserlerin kimde ve nerede olduklarını arıyor.

Günün Müziği: Marlene Dietrich- Lili Marleene

Günün Sözü: ''I dress for the image. Not for myself, not for the public, not for fashion, not  for men''. Marlene Dietrich

Günün Filmi: Midnight in Paris- Woody Allen

Bugün yemek pişirmek istemiyorum. Yoruldum :) 10 gündür aralıksız yemek pişirmek ne zormuş :) Hafif bir salata, ve amasya elması ile günü sonlandırırım gibi geliyor :)

 

 

Loading more content...