Sabahtan beri hafif bir nostalji hissediyorum. Nicedir, eskiden yazmış olduğum birkaç denememi gözden geçirmek istiyordum. Hazır haftasonu, fırsat bu fırsattır derken, hepsini bir çırpıda okur hale geldim. Şimdiye kadar kimsenin görmediği ve duymadığı bu satırları, paylaşmak zamanı...
Bahar geldi. Yeniden doğuş, insanın kendi özüne dönüşü ve doğanın ahenkle can bulması; işte insan böyle zamanlarda düşünür geçmişi, geleceği, kayboluşu, sevgileri…
Uykulu gözler…mahmurluğu severim. İnsanın o bir türlü kendine gelemeyişleri; bitmek tükenmek bilmeyen esnemeler, dalıp gitmeler. Gözleri yarı kapalı derler, ya da bakıp göremeyenler, onlar en güzelleri. Yok gibidir dertleri tasaları; hayattır onlardan bekleyen onlarsa hep dur biraz daha beklemen gerek diyen. Konuşurlar konuşmasına da pek dinleyecek halleri yoktur karşılarındakini; kafalarını usulca sallarlar, öyle derin derin bakarlar ne de olsa çoktan uykudadırlar.
Yazarken aniden durmak, önce uzun uzadıya düşünmek, kelimeleri doğru seçmek, anlaşılır olmak, o kadar çok kaygı var ki. Sonunda yazı yazı olmaktan; yaşayan yaşadıklarından ve yazar yazdıklarından pişman olmaz mı? Böyle anlarda, ne olduğunu bilmeden, kendimizi ve özü dinlemeden bencilce ve çaresizce ararız her yaşta, her zamanda ve mekanda. Verilen ne de olsa ‘ben’in savaşıdır; o ‘öteki’lerin oldukça bol olduğu ve herkesin yorgun birer savaşçı olduğu zamanda. Arzuların peşinde harekete geçiş, yine sahip olmak, sahip olduğunda sıkmak, boğmak, nefessiz bırakmak, her zamanki gibi önce ulaşılmazı göstermek sonra ben’i ele vermek ve sonunda beklemeye dayanamamak, sabırsız olmakla itici olmak arasında gidip gelmek, uzun lafın kısası yormak ve yorulmak.
İnsan’ın seçeneği oldu mu, gerçek anlamda özgür olur, hiç denediniz mi seçeneklerinizi?
Hayal kurmaktan ve çocuk olmaktan hiç vazgeçmemek uğruna, bazılarımızın yaşadığı o gece mavisi. Renklerin en güzeli, en canlısı sadece siz seçeneklerinizi gördüğünüzde sizi yanına alır ve götürür uzak diyarlara. O vakit hayal etmek gerekir, renkli erkekleri ve kadınları, la yumba’nın çalındığı salonu ve her hareketiyle mükemmeliyeti arayan dansçıları. O an acıklı ‘bandeneon’ sesi bir haykırışa dönüşür, gözleri doldurur; fakat bütün acıya rağmen mücadele devam eder. Yere çarpan her topuk darbesi, her yarım dönüş, insana seçeneklerini hatırlatır, ‘la yumba’ için yaşaması gerektiğini…
14.04.2004
Günün Müziği: La Yumba (1946) - Osvaldo Pugliese
Günün Filmi: Tango (1998)- Carlos Saura
Günün Sözü: Tango is not a dance, it’s a feeling. And how do you teach a feeling?. Anonymous
Bugünün yemeği için yaptığım bir ararştırmanın sonucunu paylaşmak isterim. Diyet börek tarifi bulmak için yollara düşmüştüm ve bakın ne buldum:
Günün Yemeği: Diyet Börek
Malzemeler:
1 adet yufka
Lor peyniri
Dere Otu
Bir Kaşık Yoğurt
1 Kaşık Zeytinyağı
Hazırlanışı ise çok basit. 1 yufkadan 2 büyük üçgen kesiyorsunuz, arasına lor peyniri, dereotu karışımını ekliyorsunuz. Bir kasede bir kaşık yoğurt ve zeytinyağını çırpıyorsunuz. Tavada pişirdiğiniz yufkanın her tarafına bu karışımı fırça ile sürüyorsunuz.